Sürü Değil Katılımcı Yönetilen Olmak, İslâm'ın Gereğidir

Ali Rıza Demircan 2022-06-08

Sürü Değil Katılımcı Yönetilen Olmak, İslâm'ın Gereğidir

Her bir âyetinin, yaşanılan dönemin penceresinden bakılarak değerlendirilmesi gereken Kur'ân'ımızın Bakara suresinin 104. âyetinde şöyle buyurulmaktadır:

"(Yöneticilerinize) bizi sürü olarak yönet demeyin. Bizimle ilgili geliştirici ciddi kararlar al, deyin. (Sonra da size verilen görev yükleyici emirleri-yasakları) dinleyip uygulayın. Hiç şüphesiz Allah'ın insan üzerindeki egemenliğini tanımayarak/insanı insan üzerinde tanrılaştırarak sürüleşenlere acı verici bir azab vardır."1

Rabbimiz tarafından toplumsal hayat sürmeye kotlanan insanlar için yönetmek ve yönetilmek tabîî bir olgudur. Ancak yönetmek ve yönetilmek insana özgü bir yücelikte olmalıdır.Çünkü sürüleştirerek yönetmek ilkellere, sürüleştirilerek yönetilmek hayvanlara özgüdür.

İslâm'ın değiştirilmezlerini hayatın merkezine almak

A- İnsana özgü bir şekilde yönetilebilmek için,öncelikli olarak insanın yaşam prospektüsü olan İslâm Dini'nin yönetimle ilgili kurallarının uygulanması lazımdır. Bunun için de âdil şartlar içinde liyakatlilerin şura yöntemiyle seçilmeleri gerekir.Yetkilendirilecek yöneticilerin de Yaradanımızın bildirdiği değiştirilemezleri hayatın merkezine alarak yönetim oluşturmaları zarûridir.

  Konumuzun özünü teşkil eden değiştirilemezleri şöylece özetleyebiliriz:

  "Allah'ın egemenliği bütün ferdî ve toplumsal egemenliklerin üstündedir. Renk ve dil farklılıkları içinde insanlar insan olarak hür ve de eşit haklara sahip olarak doğarlar. Üstünlük Allah'a imanda ve O'nun buyruklarına göre yaşamadadır.

  Allah'a açık isyan ve insan hakları ve özgürlüklerine tecavüz eylemleri dışında hürriyetler sınırlandırılamaz. Can-mal-mesken dokunulmazlığı, vicdan ve din hürriyeti, örgütlenme, öğretim, seçme ve seçilme hakları gibi temel haklar ve özgürlükler, Allah'ın verdiği, savunulması gereken görev nitelikli çiğnenemez değerlerdir.

  İnsanlara zülüm ve canlılara işkence yasaktır. Vahyî ve vahiyle bağlantılı aklî yasalar herkesi bağlar. Akidlere ve sözleşmelere bağlılık görevdir. Cezalar şahsîdir. Yargı kararıyla suça bire bir ceza yöntemi olan kısas ilkedir. Barış esastır. Toplumsal hayatın kaynağı ve nesillenmenin yöntemi, nikâh akdine dayalı aile düzenidir. Mîras haktır. İnsan öldürme, zina, zina iftirası, hırsızlık ve meşrû yönetime silahlı başkaldırı cezaî müeyyideli yasaklardır. Bu ilâhî yasaklar yanı sıra inançlara baskı, içki, kumar, faiz, rüşvet, zulüm ve iftira gibi haramlar-yasaklar meşrûlaştırılamaz fiillerdir. İnancı ne olusa olsun saldırgan olmayan herkese adâletli ve ikramkâr olmak ahlâkî görevdir.

  Hayatın amacı, bu temel buyruklar-düsturlar ve namaz, oruç, hac gibi özel ibâdetler çizgisinde kulluk bilinci içinde yaşayarak ebedî hayatın mutluluğuna ermektir."

  Yaratıcımız olan Yüce Allah tarafından konulan bu değiştirilemez yönetici kurallar, insanların sürüleştirilmesini engelleyecek fazîlet ölçüleridir. Bu ölçüleri hayatın merkezine alarak oluşturulacak akılcı yönetimin, ayrıcalıkları kaldıracağı, yönetilen insanları hukûkun üstünlüğüne dayalı bir eşitlik içinde organize edip geliştireceği açıktır. Çünkü bu değiştirilemezler bütün insanları kuşatıcıdır. Çünkü onlara, değil askerî rical, sermaye sahipleri ve insanlar tarafından seçilmiş yöneticiler, Rabbimizin seçtiği insanlık önderi Hz.Muhammed dahi kayıtsız şartsız uymakla yükümlü tutulmuştur. Câsiye sûresinin 18.âyetinde Rabbimiz Ona şöyle buyurur:

  "Biz seni bir şerîatle yükümlü kıldık, O halde sen o şerîati izle. Hakikati bilmeyenlerin boş arzu ve heveslerine uyma."

Katılımcı yönetilen olmak

B- İnsanca yönetilmenin bir şartı da katılımcı yönetilen olmaktır. Bunun anlamı yönetilirken yönetimi izleyerek gerektiğinde faydalılara çağırmak ve zararlılardan sakındırmak olduğu kadar, kendilerine yönetici kılındıklarımızı da yönetilmek istediğimiz gibi yönetmektir. Çünkü Sevgili Peygamberimiz İslâm Dini'ni "nasîhat" olarak nitelendirdiği sözlerinde, yöneticilerin "Kur'ânî ve Nebevî ölçülerle akıl ve ilim verilerine" uymaya çağrılmalarının gerekliliğini açıklamıştır.2 Yönetilenlerin sorumluluk alanlarının yöneticileri olduklarını da söylece duyurmuşlardır:

  "Hepiniz çobansınız. Hepiniz güttüğünüz sürüden sorumlusunuz. Âmir memurlarının çobanıdır. Erkek ailesinin çobanıdır. Kadın da evinin ve çocuğunun çobanıdır Netice itibariyle hepiniz çobansınız ve hepiniz idare ettiklerinizden sorumlusunuz."3 

Dinleyip uygulamak

C- Sürü olarak değil de katılımcı yönetilen olarak insanca yönetilmenin bir diğer önemli şartı da değiştirilmez nitelikli vahiy kuralları ve akıl-ilim verilerine göre yönetilirken bu kaynaklara bağlı olarak oluşturulacak yasaları ve meşrû yönetim buyruklarını uygulamak üzere dinlemektir. Bunun içindir ki Yüce Rabbimiz açıklamalarımızın omurgasını oluşturan anlamını sunduğumuz Bakara sûresinin 104. âyetinde "(Sonra da size verilen görev yükleyici emirleri ve yasakları) dinleyip uygulayın." buyurmuştur.

  Bilinen bir gerçektir ki yönetilen olarak kendileri meşrû kurallara uymayanlar, keyfi kurallara veya yasal fakat hukûk dışı kurallara göre yönetilirler. Hakikat çizgisini izleyen yöneticilerin başarısı, yönetilenlerin kurallara uyucu katılımcılar olmalarına bağlı olduğu içindir ki Rabbimiz özelde yöneticilere şöylece duâ etmelerini öğütlemiştir:

  "(Allahım!) Bizi muttakilere: Sana ve yaratıklarına karşı sorumluluk duyan ve sorumluluklarının gereğini yapan insanlara yönetici kıl."4 

Sürüleşme görünümüne de karşı çıkmak

Yüce Rabbimizin en güzel kıvamda yarattığı ve Rûhundan değerler kattığı varlık olarak değil sürüleştirilmeye, sürüleştirilme çağrışımlarını yaptıracak dış görünümlere de karşı çıkmakla mükellefiz.Çünkü Şanlı Peygamberimiz, " Kâ'be'yi tavaf ederken eline bağlanılan iple çekilerek tavaf ettirilen bir kişiyi gördüğünde ipi bizzat eliyle kesmiş ve ipi çeken kişiye - onu elinden tutarak tavaf ettir, - " buyurmuştur.5 

Sürüleşmeye onay vermenin kâfirlik olduğunu bilmek

Allah'ın insan üzerindeki yol gösterici ve yasa koyucu egemenliğine ve bunun tabii sonucu olan değiştirilemez ilâhî kuralların varlığına inanmayanlar, Kurân'ın kâfirler olarak nitelediği ve elem verici azaba uğrayacaklarını bildirdiği insanlardır.6 Bu gibi insanlar aklın nihaî ürünü olan demokratik bir hukuk düzeni içinde yaşamış olsalar dahi sürüleşmekten korunamazlar. Çünkü güçlü ve organizeli çıkar gurupları, yönlendirdikleri çoğunluklara ve parlamentolara her dönemde insanları manen sürüleştirecek sömürü düzenlerini kurdurmuşlardır. Bundan sonra da kurduracaklardır. Çünkü önlerinde İslâm'ın değiştirilemezleri gibi aşılamaz kutsallar yoktur. 

Sürüleşmeyi saygı ve itâatten ayırmak

Burada değinilmesi gereken bir husus da saygıyı, itâati, disiplini sürüleşmeden ayırmaktır. Müslüman için bunun ölçüsü İslâm'ın değiştirilemezleri, ahlâkî düsturları ve seküler de olsa hukûkî mevzûattır. Öğrenci öğretmene, asker komutana, mürid şeyhe, yönetilenler yöneticilere, memur âmire ve bütün toplum ilim adamlarına saygı göstermeli, itâat etmelidir. Ancak bu saygı ve itâat, değinilen ölçüler içinde olmalıdır. Böyle olmadığında sürüleşme kaçınılmaz olur. Sürüleşme ruhsal  köleliktir. Buna baş kaldırmak da görevdir.

Kur'ânın, Allah'a ve Peygamberi Muhammed'e itâat olunmasını emretmesi, kâfirlere, adımıza hukukî tasarruf hakkının verilmesini yasaklaması, önerdiği yaşam düzeninin aşağılayıcı yöntemlerle dışlandığı yerde bulunulmamasını öğütlemesi, yericilerin kınamalarından korkulmaması gereğini duyurması, sürüleşmeye ve sürüleştirilmeye ruhen baş kaldırılması içindir.7

Sevgili Peygamberimizin kendisi için ayağa kalkılmasını yasaklaması, Allah'ın vahiy indirerek yönlendirmediği konularda düşünce özgürlüğünün kullanımına yüreklendirmesi, cihadın en fazîletlisinin zalim yönetimlere karşı gerçeklerin haykırılması olduğunu açıklaması, ruhsatların olduğu yerde azımetlere yönelip risk üstlenilmesine onay vermesi ve daha niceleri de sürüleşmenin-sürüleştirilmenin red edilmesi içindir.8

Sürüleştirmeye onay vermenin Allah'a ve Peygamberine isyan olduğunu pekiştiren Zühruf sûresinin 54. âyetiyle konumuzu özetleyelim:

"Firavun yönettiği insanları aşağılayıp sürüleştirdi. Böyle iken onlar da sürüleştirilmeyi benimseyerek ona itâat ettiler. Çünkü onlar Allah'a ve Peygamberlerine karşı çıkan bir topluluktu.."9

Yüce Allah'ımızdan bizleri bilinçlendirmesini diliyor, hutbemi bir hadis anlamıyla bitiriyorum:

"Müslüman görünümlü olup da yüreği İslâmî imanla aydınlanmamış olanlara, -Sayın büyüğümüz, Beyefendi, Saygı değer başkanımız - gibi (sürüleşmeye götüren) laflar etmeyin. Sonra başınıza geçerler -başkanlıklarını sürdürürlerse- Rabbinizi öfkelendirmiş olursunuz."9

 

Anahtar Kelimeler :

Paylaş


Yorum Sayısı : 0